İçeriğe geç

Işık geçirmeyen perde adı nedir ?

Bir Filozofun Düşüncesiyle: Işık Geçirmeyen Perde Adı Nedir?

Bir filozofun gözünde her soru, görünenden çok daha fazlasını içerir. “Işık geçirmeyen perde adı nedir?” sorusu da bunlardan biridir. İlk bakışta gündelik bir nesnenin tanımı gibi görünse de, derinlemesine düşündüğümüzde bu soru insanın varlıkla, bilgiyle ve değerle kurduğu ilişkiye dair ipuçları taşır.

Bu yazıda, perdeyi sadece bir ev eşyası değil, insan bilincinin sembolik bir nesnesi olarak ele alacağız. Etik, epistemoloji ve ontoloji üçgeninde, karanlık ile aydınlık arasındaki gerilimi felsefi bir zeminde tartışacağız.

Epistemolojik Bir Başlangıç: Bilginin Önündeki Perde

Epistemoloji, yani bilginin doğası ve kaynağı üzerine düşünürken, perde kavramı şaşırtıcı biçimde merkezî bir metafor haline gelir.

Bilgi, ışık gibidir: var olanı görünür kılar. Ancak insanın hakikati görme çabası her zaman bir engelle, bir perdeyle karşılaşır.

Bu bağlamda, ışık geçirmeyen perde yalnızca bir kumaş değil, bilginin önündeki sınırlılığı temsil eder.

Blackout perde olarak bilinen bu tür, tüm ışığı keser, dış dünyanın görünürlüğünü sıfıra indirir.

Bir filozof için bu, bilginin tam tersi bir durumu anlatır: bilmek yerine karanlığı seçmek.

Ancak burada paradoks başlar:

Bazen hakikate ulaşmak için dış dünyanın ışığını değil, iç dünyanın sessizliğini dinlemek gerekir. Belki de o yüzden, karanlık bir odada daha çok düşünür, daha derin hissederiz.

Ontolojik Perspektif: Var Olmanın Perdesi

Ontoloji, yani varlık felsefesi, bize “perde”nin iki yönlü doğasını gösterir.

Bir yanda, perde gizler; diğer yanda, korur.

Tıpkı insanın benliği gibi… Her birey, kendini dünyanın ışığından koruyan bir katmanla çevrilidir. Işık geçirmeyen perde bu anlamda, insanın kendini saklama, iç dünyasını dış etkilere kapama isteğinin simgesidir.

Varlık, Heidegger’in deyimiyle “kendini gizleyerek açığa çıkan” bir şeydir.

Bu bağlamda, ışığı geçirmeyen bir perde, görünmezliğiyle varlığın gizemini korur. Her şey görünür olduğunda, anlam azalır.

Görünmezlikte ise, varlığın asıl derinliği saklıdır.

O halde şu soruyu sormalıyız:

Bir perde, ışığı engellediğinde mi yoksa ışığı süzdüğünde mi var olur?

Belki de varlık, tam olarak o sınırda —yarı karanlıkta, yarı aydınlıkta— anlam kazanır.

Etik Düzlem: Işığı Gizlemek mi, Koruma Altına Almak mı?

Etik açıdan bakıldığında, “ışık geçirmeyen perde” kavramı sorumluluk ve seçim meselesine dönüşür.

Işığı engellemek, bir şeyi gizlemek anlamına gelebilir. Ancak aynı zamanda, mahremiyeti korumak, sınır çizmek, bireyin kendini güvende hissetmesini sağlamak da olabilir.

Bu durum, ahlaki açıdan nötr değildir; niyet belirleyicidir.

Eğer perde, başkasını aldatmak için kullanılıyorsa, karanlık bir eylemin aracıdır.

Ancak eğer bireyin iç huzurunu koruyorsa, o zaman etik açıdan bir savunmadır. Blackout perde bu anlamda insan yaşamının ahlaki ikilemlerini yansıtır:

Ne kadar ışık, ne kadar karanlık bizi “iyi” yapar?

Modern İnsan ve Görünürlük İkilemi

Modern toplumda “görünür olmak” bir değer haline gelmiştir. Sosyal medya, reklamlar, ekranlar sürekli ışık üretir; her şey sergilenmek ister.

Ancak bu sürekli görünürlük, aslında yeni bir karanlık yaratır —içsel sessizliğin kaybolduğu bir karanlık.

Bu noktada, ışık geçirmeyen perde bir direniş nesnesine dönüşür:

Görünürlük baskısına karşı görünmezliği savunmak, belki de çağdaş insanın en radikal eylemidir.

Karanlık, artık korkulacak bir boşluk değil, düşüncenin filizlendiği verimli bir alan olabilir.

Filozof için blackout perde, “hakikatin ışığı”na değil, “anlamın gölgesi”ne davettir.

Bilginin, Varlığın ve Değerin Eşiğinde

Sonuçta “Işık geçirmeyen perde adı nedir?” sorusunun yanıtı teknik olarak basittir: Blackout perde ya da karartma perde.

Ama felsefi açıdan, bu cevap bizi daha derin bir düşünceye sürükler:

Karanlığı ne kadar bastırırsak, hakikate o kadar mı yaklaşırız —yoksa ondan uzaklaşır mıyız?

Her perde, bir sınırdır.

Bilgiyle bilinmeyenin, etikle eylemin, varlıkla yokluğun arasındaki sınır.

Ve her ışık geçirmeyen perde, insanın kendi karanlığıyla kurduğu barışın sessiz tanığıdır.

Son Düşünce: Işığı Kapamak mı, Hakikati Koruyup Saklamak mı?

Kimi zaman hakikati görmek için perdeyi aralamak gerekir, kimi zaman ise onu kapatmak.

Çünkü her ışığın bir gölgesi, her bilginin bir sınırı, her varlığın bir gizemi vardır.

Işık geçirmeyen perde yalnızca bir eşya değildir; insanın kendi bilinmezliğiyle kurduğu en samimi ilişkidir.

Ve belki de felsefenin en büyük sorusu hâlâ aynıdır:

Gerçek aydınlanma, ışığı açmakla mı başlar —yoksa onu söndürmekle mi?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

mecidiyeköy escort
Sitemap
ilbet girişsplash